İnsanlık tarihi,bütün görkemine karşın,çekilen onca acının ve akıtılan onca kan ve gözyaşının da tarihidir,bir bakıma.Her yeni düşünce,çağına göre değişen baskılarla karşılaşmış ,sindirilmek istenmiş,yokedilmeye çalışılmıştır.Galileo'ye,o ilerlemiş yaşına rağmen uygulanan ev hapsi, Bruno'nun diri diri yakılması...hep böyle bir karanlığın ürkütücü fotoğraflarıydı. ..Ne var ki,insanlığın bu çileli yolculuğu Darwin'e ve onun "kuramına" gösterilen "akılalmaz" tepkilerin bir benzerine daha tanık olmamıştır.Aradan yüzelli yıl geçmiştir.Yaşadığı dönemde uğradığı "hakaretler" hiç eksilmeksizin sürmüş,özellikle bilimdışı çevreler tarafından "alaya"alınmıştır.Bugün de durum çok farklı değil...Yine bilimdışı çevreler,yine "şeytan" Darwin ve yine "safsata"bir kuram...Peki ama bütün bu acımasızlığın nedeni neydi? Darwin ne yapmıştı da böylesine bir hedef haline gelmişti? Üstüne gelenler ne yapmak istiyordu ?
Herşey 1831 yılında başlamıştı...Birleşik Krallık Araştırma Gemisi Beagle,İngiltere'nin Devenport limanından demir aldığında hiç kimse,dünyayı derinden etkileyebilecek bir kuramın temellerinin atılabileceğini bilmiyordu...Hatta,gemiye " son dakikada " dahil olan genç ,Charles Darwin'in kendisi bile...
O sıralar yirmi iki yaşında olan Darwin,1809 yılında İngiltere'de doğmuştu.Dokuz yaşındayken annesini yitirmişti.Çocukluğu entellektüel bir çevre içinde geçmişti.Kendisi de bir hekim olan babasının isteğiyle tıp eğitimi almaya yönlendirilmişti.Okulda pek parlak bir öğrenci değildi.Derslerine karşı ilgisiz davranan Darwin,çoğu zamanını doğa bilimci arkadaşlarıyla geçiriyordu.,Hayvanlara ,özellikle böceklere karşı aşırı bir ilgisi vardı.Daha o sıralar zengin bir böcek koleksiyonu vardı.Tıp eğitimini tamamlayamadı...Yine babasının üstelemesiyle Camridge'de ilahiyat okumaya başladı.Orada aynı zamanda jeoloji ve botanik dersleri de görüyordu.Aynı zamanda bir rahip olan botanik hocasıyla uzun yürüyüşler yapıyordu.Henslow ondaki bu doğaya ve canlılığa yönelik gözlem yeteneğini farketmişti.İki yıl sonra ilahiyat eğitimini tamamladığında İngiltere'nin herhangi bir taşrasında rahip olmaya hiç de niyetli değildi.Tam o sıralar karşısına çıkan bir fırsat bütün hayatını değiştirecekti...İngiliz Araştırma Gemisi Beagle güney yarımkürede çıkacağı bir araştırma gezisi için jeolojik araştırmalar yapacak bir doğa bilimci arıyordu.Babasını razı ederek , botanik hocası,rahip Henslow 'un da önerisiyle bu gemide görev aldı.
Geminin iki yıl olarak planlanan yolculuğu tam beş yıl sürdü.Bu beş yıl boyunca kitaplar okudu,notlar tuttu,gözlemlerde bulundu.çeşitli hayvan ve bitki örnekleri topladı...Özellikle Rahip Henslow'un önerisiyle yanına aldığı Charles Lyell'in "Jeoloji'nin İlkeleri" adlı kitaptan çok yararlandı.Dünya yüzeyinin sürekli değiştiği düşüncesi onu çok etkiliyordu..Güney Amerika'nın yaklaşık 1500 km.açıklarındaki Galapagos Adaları'na geldiklerinde buralarda bulunan canlıların kıta Amerika'daki türlerinden farklılıklar taşıdığını gördü...Bu farklılık kıtadan uzaklaştıkça artış gösteriyordu. Hatta adadan adaya bile farklılıklar vardı. Burada bir hafta kalan Darwin, 1836 yılında İngiltere'ye döndüğünde,gözlemlerini aktardığı ciltler dolusu notları ve eşsiz bir fauna-flora koleksiyonuna sahipti.
Yıllarca sürecek bir çalışma başlıyordu artık.O zamana kadar ki yaygın inanış olan türlerin bir defada yaratıldığı ve değişmediği düşüncesinin doğru olamayacağı kanaatine varmıştı...Doğal çevre ,hakim bitki örtüsü ve klimatik faktörler...türlerde değişikliğe neden oluyordu.Galapagos'da bir adadan diğer bir adaya uçamayan ispinoz kuşlarında bunu görmüştü...Gaga yapısı her adadaki kuşlarda farklıydı...Kertenkelelerde ,dev kaplumbağalarda da durum aynıydı...Eldeki kanıtlar evrimsel dallanmayı göstermekle birlikte bunun nasıl gerçekleştiğini göstermeye yetmiyordu.Tam o sıralar,eline,Thomas Malthus'un, "Nüfus Üzerine İnceleme"adlı makalesi geçti.Kitapta Nüfus ile yiyecek miktarı arasındaki ilişki anlatılıyor,insanlardaki üremenin yiyecek üretimini sürekli aşma eğilimi gösterdiği vurgulanıyordu.Darwin ,bu denemeden etkilenir ve "yaşam savaşımı"olayını ele alır.Yaşam savaşımı genel olarak canlıların,ortamdaki sayılarını koruyabilecek bir çoğalma eğilimi gösterdiğini,değişen koşullar karşısında bireylerin mücadele ettiğini,elemine edilen bireylerle popülasyonların dengede kaldığını...belirtir.Bu kavram gelişecek,ve ilerde evrim mekanizmasının itici gücü olan "doğal seleksiyonun"temelini oluşturacaktı.
Darwin,yaptığı çalışmanın etkilerinin büyük olacağını sezinliyordu.Belki de bu yüzden çalışmaları biraz ağır gidiyordu.İngiltere'ye dönüşünden tam yirmi üç yıl sonra,24 Kasım 1859 'da kısa adıyla "Türlerin Kökeni "ni yayınladı.Kitap bir günde tüketildi, Ardından yeni basımlar geldi.Bu kitapta değinmediği insanın evrimiyle ilgili düşüncelerini daha sonra yayınlayacağı ve kısa adıyla "İnsanın Türeyişi " olarak bilinen kitapta belirtecekti...
Hiç kuşkusuz,evrim düşüncesi, Darwin'den önce de vardı.Ama bu düşünceler sezgisel bir özellik gösteriyordu.Lamarck'ın evrim düşüncesi ise,doğal çevre yerine bireyin içsel değişikliklerini öne çıkartıyordu...İlk kez Darwin, evrim düşüncesini olgusal olarak açıklama yoluna gitmiş,kanıtlar göstermiştir.Evrim düşüncesi ilk kez onunla birlikte bir "omurga"ya sahip olmuştur: O da "doğal seleksiyon"du. Darwin'in doğal seleksiyonu,evrimin,küçük değişikliklerin birikiminden başka bir şey olmadığını söylüyordu.Evrim gizemli bir içsel güçle değil,gözlenebilir küçük değişikliklerin birikimiyle gerçekleşiyordu.Böylece evrim,Darwin sayesinde işlerliği olan bir BİLİM kimliği de kazanmış oluyordu.
Darwin'in temel düşüncesi bilinen dünyanın tek bir an'da yaratılmadığı üstüneydi.Var olan canlılık kendisinden önce gelen daha ilkel bir türden evrimleşiyordu.Bu da adına doğal seleksiyon dediği,mutasyon veya rastlantılara bağlı olarak çalışan,kalıtsal özellikleri de bir tür denetim altında tutan bir mekanik düzenek sayesinde gerçekleşiyordu..İnsan da ,diğer bütün canlılarda olduğu gibi bu mekanik düzenek sonucu oluşmuştu...
Tepkiler gecikmedi. Başını kilisenin çektiği ve bazı bilim adamlarının da katıldığı bir grup ,yaratılışa karşı çıkıldığı gerekçesiyle şiddetle karşı koyuyorlardı.Bunların arasında "Jeolojinin İlkeleri" adlı kitabın yazarı Charles Lyell de vardı.Darwin biraz da çekingenliğinin etkisiyle bu tartışmalara katılmıyordu.En yakın arkadaşlarından biri olan Thomas Huxley,bu karşı koyuşlara aynı şiddette yanıtlar veriyordu. Bu iki görüş sonunda ,1860 yılında karşı karşıya gelmişlerdi.Britanya İleri Araştırmalar Kurumu Toplantı Salonu'nda ilk konuşmayı ateşli nutuklarıyla tanınan Oxford Piskoposu Samuel Wilberforse almıştı...Uzunca bir konuşmadan sonra ön sıralarda oturan Huxley'e dönüp,o tarihe geçen ünlü(!) sorusunu sormuştu "...maymunla akrabalık bağınız anne tarfından mı,yoksa baba tarafından mı?.."Huxley ön sıradan kalkıp kürsüye geldiğinde o bilinen yanıtını vermişti..." Eğer bana bir büyükbaba olarak zavallı bir maymunu mu,yoksa doğanın büyük bir güç ve yetenekle donattığı ama bu gücü ve yeteneğini yalnızca birtakım eğlenceli sözleri ağırbaşlı bilimsel bir tartışma gibi sunmak amacıyla kullanan bir insanı mı yeğlersin ?diye soracak olsalar,hiç duraksamadan tercihimin maymundan yana olduğunu söylerdim..." Ortalık birbirine girmişti...Piskopos beklemediği böyle bir tepki karşısında,yandaşlarıyla birlikte salondan ayrılmıştı.Kaptan Fitzroy ( Beagle gemisinin kaptanı ) ayağa kalkmış,elindeki "kutsal kitap"ı sallayarak bağırıyordu. "...bütün gerçekler burada yazıyor...! "
Darwin 1882 yılında öldü.
Kuramının pekçok eksik tarafları vardı.Mendel'in kalıtım yasalarıyla birleştirildi.
Bilimdeki gelişmeler Darwin Kuramı'nın temelde doğru olduğunu gösteriyor...
Bilimsel eleştiriler sürüyor.